23 Kasım 2013 Cumartesi

Kısa bir hikaye

bölüm 1

kime aşık oldugumu bilmiyorum
slow şarkılar dinlemeye başladım
romantik film izleme isteği oluştu
aşırı duygulanmalar başladı
eskiden dinleyince dalga geçtiğim şarkılarda duygulanmaya başladım
ama kime aşık oldugumu bilmiyorum..

o'na bakıyorum, o'na yardımcı olmaya çalışıyorum ama o'nun derdini dinledikçe dertlenen ben oluyorum. yerinde olmayı en çok istediğim kişiyle sırf o'nun mutlu olması adına yaptığım sahte konuşmalar, o'ndan belki başka birisi söylese beni mutlu edebilecek olan "sen benim dostumsun" cümlesini duyduğum her zaman içimden bişeylerin kopması, aşık olduğu insanı anlatırken gözlerindeki parıltıyı görmem, telefonunun meşgul olduğu her zaman o aşık olduğu insanla konuştuğunu bilmem, ne zaman moralim bozuk dese o yerinde olmayı istediğim insanı öldürmek istemem, hayatında birisi olduğu zaman eskisi kadar sık görüşememiz, hayatındaki insanların bana olan kıskançlıkları, benden birşeyler giderken hala o'na mutlu görünmeye çabalamam.. en kötüsü de bunların ne zaman biteceğini bilmemem..
önce tedirgin eden, sonra korkudan delirten, şaşırtan saçmalatan, uzaklaştıran, sonra daha bir yakınlaştıran, asla dedirten, o bütün aslaları birer birer yedirten olaylar sinsilesinin başlangıcı.
hep kötü bitmez, bazen de rahat, eğlenceli, beraberken hiç sıkılmadığınız, sıkıldığınız zamanları olağan karşıladığınız, karşı taraftaki her türlü dalgalanmayı şıp diye anladığınız, dansettiğiniz, muhabbet ettiğiniz, salak salak televizyon seyrettiğiniz ya da anlık sürprizlerle romantizmin tepelerinde gezdiğiniz sıcak sımsıcak, muhteşem bir ilişki yaşanır.
nasıl aşk kıvamına gelindiği kısmını anlatmak pek mümkün değildir, anlaşılabilen birşey değildir çünkü. bir anda olur, nasıl olduğu anlaşılmaz. belki o kafayı dinleme sürecinde sizi en iyi anlayanın ve en keyifli vakitleri geçirdiğinizin o olduğunu anlamanızdan sonra gelişir herşey... bundan sebep direkt bir panik halidir*.
kıpırtı başladıysa eğer "hoppalaaa ne oluyor yahu. ben bu adamın yanında milyon kez oturdum ellerim titremiyordu" denir *. diğer ortak iyi arkadaşlara sorulur, kamuoyu araştırması yapılır. "sen de hissettin mi hiç, o öyle hissediyormu acaba" denir *. herzamanki görüşmeler yapılmaya çalışılır ama eskisi gibi değildir artık giderken eşofmanları geçirip gidemez olduğunuzu fark edersiniz. çay sunarken eskiden "aha çay" diyebilen bünye artık "nasıl olsun çayın" gibi şuursuz sorular sorabilir. ulan çay bu salak! sade, orta, şekerli gibi versiyonları yok ki. bardak nasıl olsun diye kıvır sonra. kısaca panik halidir. nasıl söylenir, söylenmelimidir, arkadaşlığa devam edilecektir, nasıl edilir.. sorular sorular..
nasıl başladığını bilmezsin bir gün öyle otururken; öylesine oturuken, her zamanki oturmalardan birisinde... gene geyikte tavan yapmışken, bir şey olur böyle... ateşböceği girer içinize sanki...

"yok" dersin... "olmaz öyle şey"... olmayacağını; olamayacağını düşünürsün.. .
onu düşünmemeye çalışırsın, gece gelip de başını yastığına koyunca onu düşündüğünü farkedersin..

"yooooook" dersin "olmaz öyle şey". yok kelimesindeki "o" ları uzatarak yok olabileceğine inanırsın, hem bunca yıldır arkadaşız, onun bütün aşklarını, içini, dışını, herşeyini ya herşeyini bilmektesindir..

"hayatta olmaz" dersin...
bu en yakın arkadaşına aşık olduğun gerçeğini kendine konduramamaktır..

bir dahaki buluşmada böyle şeyler yaşanmayacağına, geçici olduğuna, anlık olduğuna inandırmaya çalışırsın kendini..

bir dahaki buluşmada da aynı şeyler olmuş hatta bu defa -ulan ya çakarsa- diye biraz salak genellikle saçma hareketler yapmışsındır, ayrılırken seni öptüğünde... uffff be arkadaş ya...

...

bir süre sonra rutine döner, en küçük şeylerden "yaşasın heyyyooo sanırım o da benden hoşlanıyor" hissiyatına kapılırsın..

...

yeni kız/erkek arkadaş bulduğunda dünya başına yıkılır, içten içe ondan biraz da nefret edersin..
kızın ona yaptıklarını anlatırken sen içinden "ben sana öyle şeyler yapmam" diye düşünürsün..

...

içinde birşeyler olmaktadır en kötüsü de bunu ona hisettirmemeye çalışmaktır.. ama o fark eder "noldu sana ya" diye sorar, "çok durgunsun" der içten olarak.. geyiğe vurarak "yoksaa yeni bir aşka mı yelken açtın?" diye sorar. sen tüm savunma zırhını giyerek sinirli sinirli "ne aşkı yaaa, ne yenisi ya, aşık olunabilecek insan mı kaldı" gibi söylemler çekerken "tamam sinirlenme, gel tavla oynayalım " der.. o hiçbirşeyin ne yazık ki farkında değildir.. rüyalarınızın atlı prensi ya da pamuk prensesi sizin en yakın arkadaşınızdır.,
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder